Şimdi anlatacağım Öyküde adı geçen, Beşiktaşlı Yahya Efendi, (1494-1569) yıllarında yaşamış. uzun süre Trabzon’da kadılık yapan Amasyalı Ömer Efendi ile Trabzonlu Afife Hatun’un oğludur. Dünyaya geldiği günlerde, Trabzon’da vali olarak bulunan, şehzade Yavuz Selim’in de ilk oğlu Süleyman’da ayni günlerde doğmuştu. Ancak, annesi Ayşe Hafsa Sultan’ın sütü kesildiği için, Süleyman ve Yahya’yı, Yahya Efendi’nin annesi emzirmiştir. Bu yüzden, Yahya Efendi ile Kanuni Sultan Süleyman süt kardeşidirler.
Mutasavvıf, alim ve şair Yahya Efendi, Kanuni Sultan Süleyman devrinde İstanbul’da müderrislik yapmış, devrin tanınmış alimlerindendir. Yaşamı boyunca, Kanuni tarafından, belirli konularda kendisine danışılmıştır.
İstanbul evliyalarından olduğu kabul edilen Yahya Efendi, İstanbullu denizcilerin inanışına göre Aziz Mahmud Hüdayi, Yuşa Peygamber ve Telli Baba ile beraber Boğaz’ın dört manevi bekçisinden biri olarak kabul edilir.
Bu kadar ön bilgiden sonra orijinalleri Topkapı müzesinde olan yazı konusu mektup hikayesine geçelim.
Kanuni Sultan Süleyman, “günün birinde, Osmanoğulları da inişe geçer de, çökmeye yüz tutar mı?” diye düşünmeye başlar. Birçok konuda olduğu gibi, bu düşüncesini de, süt kardeşi meşhur alim Yahya Efendi’ye açmaya karar verir. Düşündüklerini, kendi el yazısıyla yazarak, Yahya Efendi’ye gönderir:
“Sen ilahi sırlara vakıfsın. Kerem eyle de, bizi aydınlat. Bir devlet hangi halde çöker? Osmanoğulları’nın akıbeti nasıl olur? Bir gün olur da yok olur mu?” diye özetler endişesini. Sultan Süleyman’dan gelen bu mektubu okuyan Yahya Efendi’nin cevabı ise gayet kısadır: “Neme lâzım be Sultanım!”
Topkapı Sarayı’nda bu cevabı hayretle okuyan Sultan, bu söze bir mana veremez, endişesi daha da artar. Zira Yahya Efendi gibi biri, ciddi bir meseleye böylesine basit bir cevap vermezdi, vermemeliydi. Söylenmeye başlar: “Acaba bilmediğimiz bir mana mı vardır bu cevapta?” Kalkar, Yahya Efendi’nin Beşiktaş’taki dergahına gider. Bu sefer sitem dolu bir şekilde: “Ağabey ne olur mektubuma cevap ver. Bizi geçiştirme, soruyu ciddiye al!” diyerek, sorusunu tekrar sorar. Yahya Efendi duraklar:
“Sultanım, sizin sorunuzu ciddiye almamak kabil mi? Ben sorunuzun üzerine iyice düşündüm ve kanaatimi de açıkça arz etmiştim.”
‘İyi ama, ben bu cevaptan bir şey anlamadım. Sadece ‘neme lazım be sultanım!’ demişsin. Sanki ‘beni böyle işlere karıştırma’ der gibi bir mana çıkarıyorum.”
Bunun üzerine, Yahya Efendi şu müthiş açıklamasını yapar:
“Sultanım!
Aslında, aradığın cevap oydu;
Bir yerde zulüm yayılırsa,
Haksızlıklar ayyuka çıksa,
Sonra, koyunları kurtlar değil çobanlar yerse,
Bilenler de bunu söylemeyip susarsa,
Fakirlerin, yoksulların, muhtaçların, kimsesizlerin feryadı göklere çıkarsa,
Bunu da taşlardan başka kimse işitmezse,
Herkes, sadece “ben-ben” derse,
Ve tüm bunları görüp işitenler, “Neme lazım be…” derse;
İşte o zaman, devletin sonu gelir, Osmanlı yıkılır…”
Sultan Süleyman, ülkesinde kendisini ikaz edebilen, böyle bir alim olduğu için Allah’a şükrederek oradan ayrılır.