Ah Zehra ..!

0

Her gördüğüm dağın ardında mı acaba diyordum. Her gördüğüm kıvrımlı yolun ardında O var. Neden böyle hissettim bilmem. Gittiğim mesafenin kaç km olduğunu, kaç saatlik yol olduğunu sormuş öğrenmiştim aslında.

Yollar bitmiyor, zaman geçmiyor, içimdeki kırgınlık, kızgınlık öfke ve özlem bir rüzgargülü yaprağı gibi yön değiştiriyordu. Saniyelerle raks eden bir duygu karmaşası..

Haklıydım...

Bu yollara düşüşümün bir anlamı vardı. 10 km yola giderken araba tutan beni 800 km yola koyan bir neden..

Ah Zehra ..!

Zehra kim? siz bilmezsiniz ki..

Babamın emaneti. Kasacı İhsan'ın 1.5 yaşında yetim bıraktığı en küçük kızı. Babasız büyümenin verdiği minnetsizlik , dik başlılık ile çocukken bile kimseyi severken görmedim Zehra'yı..

Duyguları yok gibiydi. Sert mizacı, hakkını koruyan kollayan bir kız çocuğu. Babasını özler sandınız değimli? Bir kez bile duymadım ağzından "Ben babamı özledim lafını ".

Zehra  dikbaşlı , onurlu gururlu  bir kız çocuğu..

Kimseyi sevecek gücüm yoktu. Kimseyi anlayacak. Kimseye ağlayacak aslında. Ama ablaydım.‘Anne yarısı’ dedi annem yüzlerce kez. Nakşetti beynime. Yorgundum, ezgindim. Hayattan bezgindim. Kimselere anlatamadığım gönül kırgınlığımla, hayat yorgunluğumla hemhal olurken kendime onlarca sıfat yüklemiştim. Haskız'ın kızı, Murat"ın eşi, Aysun’un annesiydim.

Ama kendimin hiçbir şeyiydim. Ve hiç kimsesi. Özne olamadığım hayatlarımın en dibinde en zorunda en genç en cahil en çocuk yanımla karşılaşmış, hayatın beni alaşağı etmesine bakakalmıştım. 

Olsun..Yüzümden tebessümümü alamayan, umudumu çalamayan bir hayatla savaşmayı değil yaşamayı seçtim.

Zehra  yoldaşımdı. Kardaşımdı. Siz bilmezsiniz.

Yazacağım şiirlerin içine hasreti hiç koymadım..

Söylediğim türkülerin içine gurbeti hiç koymadım.

 Şimdiyse ayrı şehirlerde ayrı güneşler doğuyor, ayrı yıldızlara şiirler yazıyor ve ben hayatımda ilk defa gurbete ağlıyordum. Dengesizliklerin dengesini kurmaya çalıştım kendimi yeni bir hayata hazırlamaya çalıştım.

Kızgın , kırgın ama bir o kadar da hasret dolu..hasret olduğum..

Zehra...

Emanetti. En sevdiğimdi

Birini sevdi ve gitti..

Ayrı şehirlerde yaşama hissini kabul etsem de ayrı şehirde ölme hissini hazmedemiyordum. Yanımda olmayacak, omzuna yaslanamayacaktım.

Of ..!! Şimdi kim dinleyecek benim öfkemi?

Gece yarısı çaresizlik nöbetlerimi..

Anılarımız gözümün önünden gitmedi.

Tüm kırgınlıklarımı yorgunluklarımı hayat telaşelerimi apar-topar bir bohçaya sarmış sarmalamıştım. Hazırlıksız yakalanmıştım. Hastanın şifacısının ölmesiydi bu!

 Yalnızdım..Yapayalnızdım.

Gece yarısında çaresiz öfke nöbetlerim yetim kaldı. Hayallerimin gerçek olma mücadelesi yarım kaldı. Ben yetim kaldım.

Bu kadar umudu Zehra'ya yüklemekle acımasız davranmamış mıydım?

Her şeyi unutmaya ve olaylara en iyiden en güzel açıdan bakmaya karar vererek yeşilin karanlığa döndüğü noktada arabayı kullanan şoföre seslendim;

“DUR !!!”

Tamda O An.. İnanılmaz olan O an'dı.

İznik'le ilk karşılaşmamız..

Bir cana can nasıl eklenir, varlığını bilmediği, yaşamadığı nefes almadığı bir yerde insan nasıl can bulur şaşkınlığının telaşındaydım.

Mavisi bildiğim mavilerin dışında, renklerin geçişini dahi görebilirken, yanımdakilerin benim geçtiğim 3 boyutlu âlemden hiç haberi bile olmadı. Belki ben farklı baktım, belki bana farklıydı.. Fark etmedim.

Narindi. Nazenindi. Ilgıt ılgıt esen yelle çarşaf gibi dümdüz serili mavilikleri buruşuyor, insanın üzerinde uyuyası , dünyayı unutası geliyordu.

İznik bana aitti. Bir ruha bu kadar mı yakışılır?

Yola devam etmek, ömrüme devam etmek zorunda olduğumun farkında, 32’nci yaşımda  tüm yaşadıklarıma bir mola bir teneffüs bir dinlenme arasıyla;

Tüm yükümü taşımaya devam ederek ama umursamamayı öğrenerek hayatta yürümeyi öğrendim.

İkinci bir hayatın varlığını kimseyle paylaşmadım. Yaşadığımı bilen herkes nefes almamın hayatta kalmak olduğunu zannetse de bir başka coğrafyaya ait ruhlar sürgündedir bilemediler hiç.

Ben bir şehrin "kıyısından " geçtim bana benzeyen..

Ben kendi hayatımın da kıyısından geçtim aslında. Bana hiç benzemeyen..

Nefesimi ömrümü geri aldığım yerdi İznik. Ben vardım. Birine ihtiyaç duymadan, anlamadan anlaşılmayı unutarak ben vardım dediğim o an. Nasıl unuturum? Nasıl unuturdum?

Yükümü yüklendim sırtıma, ben kendim oldum, bana en çok benzeyen ben.

Hangi ifadeyi kullansam eksik kalacağını bildiğim, kalemimin yetme ihtimali dahi olmayan hislerin bumerangında yoldan çıkarak yolu bulmak,  yola gelmek. Kendini keşfetmek acziyetini silkelemek, dökmek.

Her şey, beni üzen, yoran, kıran, döken parçalayan darmadağın yapan her şey orada kaldı.. Efil efil esen rüzgara teslim ettim acılarımı, yaşanmışlığımı, yaşanmamışlığımı.

Zehra yoktu artık..yok gibi ama bir o kadarda var gibiydi..cismen değil ismen değil..hissen ve manen. Kaçtığım kendimden, kavuştuğum kendime bir yol vardı İznik'te...

Bana ait bir boyut, bana ait bir ruh, bana ait bir vuslatın en dibinde yaşadım.

Kimseler görmedi. Kimseler görmesin asla istemem.

İznik, duamdır.

İznik kabul olmuş duam...

Yorum Gönder

0Yorumlar

Yorum Gönder (0)