YAZDIM... YAZMAZSAM ÖLECEKTİM !

0

 Herkesle iyi geçinme, herkesle arayı iyi tutma çabasına düşerken bir ömür sana eşlik eden "SEN"in ne kadar yanındasın?

En yakın arkadaşının kızdığı küstüğü haz etmediği biriyle bile sadece arkadaşını üzdü diye sebepsiz düşman olurken; senin canını yakanlar, seni üzenler kıranlar yoranlar ve anlamayanlarla yola devam mı ediyorsun hala?

Sahi neden yapıyorsun bu eziyeti?

Düşman mısın kendine?

Bu sorgulamayı kendime yapabilme cesareti gösterebilmiş olmama şaşırmıştım.  Benim için üç yaş, beş yaş, on yaş büyüyebilmekti bu. Alıştığım alıştırdığım benden çok farklı bir durum. Karadenizli bir anne elinde yetişmenin bir öğretisi miydi bu kendinle cebelleşme ve yenme dürtüsü bilmiyorum.

***

"El adama ne der"  baskısı altında, büyümek değil ezilmekle dirilmenin arasındaki büyük uçurumun kenarında gelgitlerimin oluşu, annemin beni kontrol etme çabalarının başarılı bir sonucuydu.

Kendine destek veren güçlü bir kontrol mekanizmasını devreye sokmak işini kolaylaştırıyor, yükünü bölüyordu.

Öyle ya çok önemli.

EL, ADAMA NE DER?

Sevmediğin yollarda yürü, sevmediğin başarılı olamayacağın bir okulda oku..

Sevmediğin insanlarla eski...Sevmediğin insanlarda  kendini eskit..Sevmediğin anlarda bulunmanın insan ruhunda açmış olduğu derin tahribatları "EL" görmez.

Elin çokta umurunda olmaz aslında..

Onlar sana ne kadar "EL" ise sende onlara o kadar "EL"sindir aslında..

Kendi dünyamda keşfe çıkmaya başlamıştım artık. Kendime en az arkadaşlarıma ayırdığım kadar zaman ayırmak, kendimi onları önemsediğim kadar önemsemek mesela..En son ne zaman kahve ısmarladım geniş vakitlerde kendime?

Adına yalnızlık demeyeceğim bir zaman geçirdim mi kendimle sıkılmadan eğlenerek...diye sordum. 

***

Kendime özel kendim için ilk kahvaltıyı hazırladığımda 32 yaşındaydım. Ütü yaparken sıralamada  ilk önce kendi kıyafetimi ütülediğimde 32 yaşındaydım ve evliliğimin 14.yılındaydım.

Ve O an, o gün bir karar verdim.

Önce BEN..

Kimseyi ezip, kırmadan "önce ben" diyebilmek, büyümektir aslında.

Aynaya bakıp beni o güne kadar kendine yük eden, olması gerektiği düşünülen, beklenen ve beynimde olması gereken diye emredilen  "BEN”le yolları o gün ayırdım, Öyle kavga, gürültüyle değil..Patırtıyla hiç değil.. 

 Farkındalık başlı -başına bir bambaşka bir boyuttur.

Kendime teşekkür edip ben; "benden beklenilen gibi " değil " olmak istediğim" gibi devam etme kararını  alalı on yılı geçti

10. yaşıma 10. yılımda yanlışlarımı hatalarımı,

10. yaşıma 10. yılıma kendimle alakalı en büyük mutlulukları sakladığımı fark etmek. Ne müthiş bir hazdır bilemezsiniz. 

Farkındalık olumsuzluklarımızdan beslenen bir olgu iken hayatınızın krizlerini iyi yönetebilirseniz saniyelerinizin bile keyifle geçmesini sağlayabilirsiniz.

Yaşadığınız en büyük kriz sizi "SİZ" yapacak.

Korkmayın..

Kalıpların içinde sizden beklenenin,  sizden başka herkesi mutlu edeceğini bilmenin derin içsel yangınından kendinizi koruyun. 

Bununla baş edebilirsiniz.

Hayatla yürürken telaşelerimizin boyu bizim boyumuzu aştıysa,

Kendinle tanışmadan kendinle arkadaş olamadan, kendini dinlemeden, kendini dinlemeyi sevmeden ömür eskitiyorsan,

Yazık.

Bu, büyük ziyanlık..

Aslında biz; tüm kalbimizle sadece bir tek şeyle ilgileniyoruz. Bir hengamemiz var adına yaşamak denilen, güzellikleri es geçtiğimiz..farkedemediğimiz...

Toplumun öğretileri ve hayatın getirdikleri arasında insanın kendini unutması ne büyük bir acziyet, ne büyük zavallılık. 

Ya bunun dışında hayatla, yaşananlarla ilgili olanlar... Hangimiz bunlar için yeterince ciddiyete sahibiz? Ya da zamana?

Bu tür şeylerle korkarım ki hiçbir zaman tam olarak ‘ilgilenmedik’. 

Yüreğimiz orada değil işte-hatta kulağımız bile!

Bunun adına yaşamak dediler...

Bir ömrü böyle eskittik.

Varsın Olsun!

Annem mutlu olsun!

Tags:

Yorum Gönder

0Yorumlar

Yorum Gönder (0)