EFKARIN İNKARI

0
Şuh bir kahkaha yükseldi, 
Bangır bangır çalan müziği bastırarak. 
Loş ışıklı arka masaların birinden,
Üst üste gelen, bitmeyen bir kahkaha,

Bütün masaların dikkatini çeken,
Çekmemesi de mümkün değildi zaten...
İmrendim.

Güzel kadındı,
Yüzü kadar bahtıda güzeldi belli ki. 
Şen şakrak gülüşü, işveli edalı tavrı,
Hemen herkesin radarındaydı.

O gülüşe ölü canlanır, hayat bulurdu.

En son ne zaman gülümsediğimi hatırlamaya çalıştım.

Hatırlayamadım.

İçimde kontrolsüz bir kıskançlık, nefesim kesildi. Derin bir nefes almak ve o ortamdan bir an önce uzaklaşmak istedim.

Şu dünyada sanki benden başka herkes mutluydu,
Herkesin hayatı fazlasıyla yolunda!

Bense kendi halimde kendi yolumda.

Sigaramı yaktım, 
Ojelerimin yarısı silinmiş, parmaklarım sigara içmekten sararmıştı.
Kendime tanışıklık bile vermemişim uzun zamandır .

Ne zaman sıra bulacaktım kendime
bu hayatta...

Aslında tam da bu akşam kendime zaman ayırmış, 
Nihayet kendime sıra bulabilmiştim.

İyi ve keyifli bir akşam olacaktı. 

Ta ki şu ayarsız kadının şuh kahkahasını duyuncaya kadar!? 

Sinirlerim bozuldu.
Hayır, ben mi göremiyorum mutlu olunacak şeyleri anlamıyorum. 

Kendimle dalaştım, kendime sataştım durup dururken! 

Tam o sırada terasın kapısı açıldı.

Yine O.

Gülüşüyle gecemi berbat eden kadın! 
Yürürken sendeledi. 
Ahşap zeminli terasta dengesini sağlaması kolay olmadı.
Belliki alkolü fazla kaçırmıştı. Sağa baktı, sola baktı. Ne tarafa gideceğine tam karar verememiş bir haldeyken göz göze geldik.

Al işte, buyur buradan yak!
Ona en yakın masadaydım...En kolay ulaşılabileceğim masada!
Yahu ben ondan kaçmamış mıydım?

Kaçtığım ne varsa üzerime geliyor gibiydi.
Alkollüydü, kontrolsüzdü,
Yalındı, saftı, düzdü. 
Sinir bozucu bir güzelliği vardı.

Kadın olan kadın, evliya olsa kendinden güzeli sevmez, istemez, fark etmezdi.
Bende sevmedim, istemedim ama farkettim!
Kahretsin. 
 
Direndim, yaklaştı selam verdi, bir sigara istedi.

Verdim, teklifsiz masalara oturmaya  alışkın olduğu o kadar  belli ki. 
İşiydi,
Zaten teklifte etmedi.

Etrafımızdaki görünmeyen kaosu hissediyordu. Negatif enerjiyi dağıtmak için,
bir an ağzımdan "çok güzel gülüyorsunuz " dedim.

Ne dedim?
Ben mi dedim? Anlamadım.

Kelimelerimin kontrolünü yitirmiş gibiydim.

Yıllardır bu anı bekliyormuş gibi,
bir inci dizesi ahenginde kelimeleri
birbiri ardına diziyordu.
Susmuyordu. 

Çok güzel gülerim, bana da çok yakışır diye başladığı tavrına iki doz ukalalık ekledi. 

"Her kadına yakışır derler ama siz bakmayın onlara,
çok güzel gülerim ben, en çok bana yakışır bana…
Hiç kimse anlayamaz ben gülerken içimde sekiz yaşında bir kız çocuğunun bağıra bağıra ağladığını…
Ölen babasının ardında yıkılan bir dağın enkazı altında kaldığımı, toplayanının, toparlayanının olmadığını. 
Ağlayarak uyumuş ve bu yüzden ölmüş babasına bile küsmüş
bir çocukluk geçirmiş olduğumu hiç kimse anlayamaz" dedi.

Yemyeşil gözleri ıslak ıslak bana baktığında
Kötü bir şey söylemedim ben der gibi savunmadaydım.

Ama bir türlü susmuyordu…
Hay Allah!
 Ne yaptım ben! diye düşünürken;

"Çok güzel gülerim, yokluğu dibine kadar yaşamış, varlığı en zirvede görmüş, hiçbir şeyi yokken yüreğinde herşeyi olmuş bir kadınken,
Her şeyi olduğunda yüreği bomboş kalmış
bir kadın olduğumu anlayamazsınız.
Kaygılarım olduğunu, korkularım olduğunu, hayallerim olduğunu, 
hayallerimin üzerine çaktığım kapkara çivileri göremezsiniz."

***
Kadın bir sus!
***
Susmadı;
Çok güzel gülerim, en çok bana yakışır gülmek.
Sanırsın dünya benim üzerime kurulu.
Derdi yok, tasası yok.
'Dünya yansa bir kalbur samanı yanmaz' denilen kadınım ben! 
 
Oysa benimde,

Yüreğimi köz eden yangınlarım var, yangın yerim var. Kendimle  zıt düştüğüm bir hayatım var! 

Çok aynı fikirde olmayız hayatla.

Küserim, uzaklaşırım! 
Varsın olsun!

Kendime kızdım.
Önyargılarıma daha çok!
Küçük dertleri dert edişime en çok!


Ben ağlayınca duyanım var, gözyaşımı silenim var.
Hayatın benle derdi yoktu ki, benim hayatla derdim var! 
 
Çok güzel gülerim,

Hiç kimsenin aklına gelmez.

Nelerin derdine düşebileceğim.
Hayat beni neyle sınadı, hayatla nasıl
geçinirim? 

Üzüldüm.
Çok üzüldüm.

Herkes o kadar haklıydı ki böyle düşünmekle... 

Tek gülüşün altına bin dert saklanır mı?
Saklanmıştı, saklamıştı, saklamayı başarmıştı.

"Eşit şartlarda başlamadığımız hayatın eşit sınavlarına dâhil olurken en dibinden geldim hayatın sen bilemezsin, 
Çok güzel gülerim, sahiden.
Düne takılmadığım, dünle alamadığım ama kendimi kolay toparlayamadığım doğrudur. Güvendikleriniz ele karışınca, el olunca
Gördüğünüz anda bitiyor hayatin teranesi.
Bitiyor toparlama sevdanız. Eski sen bitiyor." dedi. 

Ağlıyordu.
Peçete istedi. Ağlamak için mi gelmişti? Ağlamak için beni mi beklemişti anlamadım.

Hayır, beni ne kadar tanıyordu ki.

Öyle herkese dertte anlatılmaz.

Yeni başlangıçlar yapacak gücümün olmadığını,
Ne gidebildiğimi ne kalabildiğimi,
En güzel gülüşlerimin ardına sakladım.
Ağlayarak uyuduğum gecelerimi,
Boğazımda düğümlenen hayal kırıklıklarımı, 
Sabahın beşinde sardunyalarıma anlattım.

Uyuyamadığım gecelerimi,
Uyanmak istemediğim sabahlarımı gülüşümle sakladım.
Gülüşümde sakladım.

Bir hercai menekşe gibi değil, bir ısırgan gibi büyüdüğümü,
özene bezene her gün sulanarak, güneş alan, cam kenarında büyütülen bir hercai menekşe olmadığımı anlamadılar bile.

Bizde büyüdük ama ısırgan gibi.

Merhamet ederse Allah; yağmuru yağdırır,
Merhamet ederse güneşi açar.
Öfkeliyiz hayata, öfkeli olmakta da çok haklıyız. 

Sigarasının son nefesi ile son cümlelerini denk getirme çabasındaydı.

Getirdi de... 

Ayağa kalktı.
Dediğiniz gibi ; "Çok güzel gülerim..."

Bana doğru eğildi.
Biraz daha sessiz.
Kimseler duymasın der gibi ama, 
Ben beş kez, on kez duyayım der gibiydi adeta!

Ben güçlü kadınım. 

Gücümü en çok bu şehrin sokaklarında, 
bağıra bağıra ağladığım zaman anladım.

Çok güzel gülerim...
En çokta bana yakışır bana.
Hakedişim var bu gülüşü,
Beni anla!

Tags:

Yorum Gönder

0Yorumlar

Yorum Gönder (0)