BEN, BENDEKİ BEN VE KENDİM

0

 Herkesle iyi geçinme, herkesle arayı iyi tutma çabasına düşerken bir ömür sana eşlik eden "SEN"in ne kadar yanındasın?

 

En yakın arkadaşının kızdığı küstüğü hazzetmediği biriyle bile sadece arkadaşını üzdü diye sebepsiz düşman olurken; senin canını yakanlar, seni üzenler kıranlar yoranlar ve anlamayanlarla yola devam mı ediyorsun hala?

 

Sahi neden yapıyorsun bu eziyeti?

 

Düşman mısın kendine?

 

Bu sorgulamayı kendime yapabilme cesareti gösterebilmiş olmama şaşırmıştım.  Benim için 3 yaş 5 yaş 10 yaş büyüyebilmekti bu. Alıştığım alıştırdığım benden çok farklı bir durum. Karadenizli bir anne elinde yetişmenin bir öğretisi miydi kendinle cebelleşme ve yenme dürtüsü bilmiyorum.

 

***

 

"El adama ne der"  baskısı altında büyümek değil ezilmekle dirilmenin arasındaki büyük uçurumun kenarında gelgitlerimin oluşu, annemin beni kontrol etme çabalarının başarılı bir sonucuydu.

 

Kendine destek veren güçlü bir kontrol mekanizmasını devreye sokmak işini kolaylaştırıyor, yükünü bölüyordu.

 

Öyle ya çok önemli.

 

EL, ADAMA NE DER?

 

Sevmediğin yollarda yürü, sevmediğin başarılı olamayacağın bir okulda oku..

 

Sevmediğin insanlarla eski. Sevmediğin insanlarda  kendini eskit..

 

Sevmediğin ortamlarda bulunmanın insan ruhunda açmış olduğu derin tahribatları "EL" görmez.

 

 Elin çokta umurunda olmaz aslında.. Onlar sana ne kadar "EL" ise sende onlara o kadar "EL" sindir aslında..

 

Kendi dünyanda keşfe çıkmaya başlamaktır farkındalık..

 

Kendine en az arkadaşlarına ayırdığın kadar zaman ayırmak, kendini onları önemsediğin kadar önemsemek mesela..

 

En son ne zaman kahve ısmarladın geniş vakitlerde kendine?

 

Adına yalnızlık demeyeceğiniz bir zaman geçirdiniz mi sıkılmadan eğlenerek...

 

***

 

Kendime özel ilk kahvaltıyı hazırladığımda 32 yaşındaydım. Ütü sıralamasında ilk önce kendi kıyafetimi ütülediğimde 12 yıllık evliydim. Ve O gün bir karar verdim.

 

Önce BEN..

 

Kimseyi ezip, kırmadan önce ben diyebilmek, büyümektir aslında.

 

Aynaya bakıp beni o güne kadar kendine yük eden, olması gerektiği düşünülen, beklenen ve beynimde olması gereken diye emredilen  "BEN”le yolları o gün ayırdım, öyle kavgayla gürültüyle değil..

 

Farkındalık başlı -başına bir boyuttur.

 

 Kendime teşekkür edip ben; "benden beklenilen gibi " değil " olmak istediğim" gibi devam etme kararı alalı 10 yıl oldu.

 

10. yaşıma 10. yılımda yanlışlarımı hatalarımı,

 

10. yaşıma 10. yılıma kendimle alakalı en büyük mutlulukları sakladığımı fark etmek.

 

Ne müthiş bir hazdır.

 

Farkındalık olumsuzluklarınızdan beslenen bir olgu iken hayatın krizlerini iyi yönetebilirseniz saniyelerinizin bile keyifle geçmesini sağlayabilirsiniz. Yaşadığınız en büyük kriz sizi "SİZ" yapacak. Kalıpların içinde sizden beklenenin,  sizden başka herkesi mutlu edeceğini bilmenin derin içsel yangını.

 

Bununla baş edebilirsiniz.

 

Hayatla yürürken telaşelerimizin boyu bizim boyumuzu aştıysa,

 

Kendinle tanışmadan kendinle arkadaş olamadan, kendini dinlemeden, kendini dinlemeyi sevmeden ömür eskitiyorsan,

 

Yazık.

 

Bu, ziyanlık..

 

Aslında biz tüm kalbimizle sadece bir tek şeyle ilgileniyoruz. Bir hengamemiz var adına yaşamak denilen güzellikleri es geçmemizi sağlayan. Toplumun ritüelleri ile hengamesi arasında insanın kendini unutması acziyeti ve zavallılığı var.

 

 Bunun dışında hayatla, yaşananlarla ilgili olanlar.

 

Hangimiz bunlar için yeterince ciddiyete sahibiz?

 

Ya da zamana?

 

 Bu tür şeylerle korkarım ki hiçbir zaman tam olarak ‘ilgilenmedik’

 

Yüreğimiz orada değil işte-hatta kulağımız bile!

 

Adına yaşamak dediler..

 

Ömrü eskittik.

 

Varsın Olsun...Herkesle iyi geçinme, herkesle arayı iyi tutma çabasına düşerken bir ömür sana eşlik eden "SEN"in ne kadar yanındasın?

 

En yakın arkadaşının kızdığı küstüğü hazzetmediği biriyle bile sadece arkadaşını üzdü diye sebepsiz düşman olurken; senin canını yakanlar, seni üzenler kıranlar yoranlar ve anlamayanlarla yola devam mı ediyorsun hala?

 

Sahi neden yapıyorsun bu eziyeti?

 

Düşman mısın kendine?

 

Bu sorgulamayı kendime yapabilme cesareti gösterebilmiş olmama şaşırmıştım.  Benim için 3 yaş 5 yaş 10 yaş büyüyebilmekti bu. Alıştığım alıştırdığım benden çok farklı bir durum. Karadenizli bir anne elinde yetişmenin bir öğretisi miydi kendinle cebelleşme ve yenme dürtüsü bilmiyorum.

 

***

 

"El adama ne der"  baskısı altında büyümek değil ezilmekle dirilmenin arasındaki büyük uçurumun kenarında gelgitlerimin oluşu, annemin beni kontrol etme çabalarının başarılı bir sonucuydu.

 

Kendine destek veren güçlü bir kontrol mekanizmasını devreye sokmak işini kolaylaştırıyor, yükünü bölüyordu.

 

Öyle ya çok önemli.

 

EL, ADAMA NE DER?

 

Sevmediğin yollarda yürü, sevmediğin başarılı olamayacağın bir okulda oku..

 

Sevmediğin insanlarla eski. Sevmediğin insanlarda  kendini eskit..

 

Sevmediğin ortamlarda bulunmanın insan ruhunda açmış olduğu derin tahribatları "EL" görmez.

 

 Elin çokta umurunda olmaz aslında.. Onlar sana ne kadar "EL" ise sende onlara o kadar "EL" sindir aslında..

 

Kendi dünyanda keşfe çıkmaya başlamaktır farkındalık..

 

Kendine en az arkadaşlarına ayırdığın kadar zaman ayırmak, kendini onları önemsediğin kadar önemsemek mesela..

 

En son ne zaman kahve ısmarladın geniş vakitlerde kendine?

 

Adına yalnızlık demeyeceğiniz bir zaman geçirdiniz mi sıkılmadan eğlenerek...

 

***

 

Kendime özel ilk kahvaltıyı hazırladığımda 32 yaşındaydım. Ütü sıralamasında ilk önce kendi kıyafetimi ütülediğimde 12 yıllık evliydim. Ve O gün bir karar verdim.

 

Önce BEN..

 

Kimseyi ezip, kırmadan önce ben diyebilmek, büyümektir aslında.

 

Aynaya bakıp beni o güne kadar kendine yük eden, olması gerektiği düşünülen, beklenen ve beynimde olması gereken diye emredilen  "BEN”le yolları o gün ayırdım, öyle kavgayla gürültüyle değil..

 

Farkındalık başlı -başına bir boyuttur.

 

 Kendime teşekkür edip ben; "benden beklenilen gibi " değil " olmak istediğim" gibi devam etme kararı alalı 10 yıl oldu.

 

10. yaşıma 10. yılımda yanlışlarımı hatalarımı,

 

10. yaşıma 10. yılıma kendimle alakalı en büyük mutlulukları sakladığımı fark etmek.

 

Ne müthiş bir hazdır.

 

Farkındalık olumsuzluklarınızdan beslenen bir olgu iken hayatın krizlerini iyi yönetebilirseniz saniyelerinizin bile keyifle geçmesini sağlayabilirsiniz. Yaşadığınız en büyük kriz sizi "SİZ" yapacak. Kalıpların içinde sizden beklenenin,  sizden başka herkesi mutlu edeceğini bilmenin derin içsel yangını.

 

Bununla baş edebilirsiniz.

 

Hayatla yürürken telaşelerimizin boyu bizim boyumuzu aştıysa,

 

Kendinle tanışmadan kendinle arkadaş olamadan, kendini dinlemeden, kendini dinlemeyi sevmeden ömür eskitiyorsan,

 

Yazık.

 

Bu, ziyanlık..

 

Aslında biz tüm kalbimizle sadece bir tek şeyle ilgileniyoruz. Bir hengamemiz var adına yaşamak denilen güzellikleri es geçmemizi sağlayan. Toplumun ritüelleri ile hengamesi arasında insanın kendini unutması acziyeti ve zavallılığı var.

 

 Bunun dışında hayatla, yaşananlarla ilgili olanlar.

 

Hangimiz bunlar için yeterince ciddiyete sahibiz?

 

Ya da zamana?

 

 Bu tür şeylerle korkarım ki hiçbir zaman tam olarak ‘ilgilenmedik’

 

Yüreğimiz orada değil işte-hatta kulağımız bile!

 

Adına yaşamak dediler..

 

Ömrü eskittik.

 

Varsın Olsun...

Yorum Gönder

0Yorumlar

Yorum Gönder (0)